Ahmet Cevdet Paşa

Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt


Скачать книгу

veriniz yoksa hepinizi öldürürüm!” diye tehdit ederken tekbir sedaları işitildi. Hemen Muhammed, yüz elli kişi ile gelip hapishaneyi açtı. Mahkûmları salıverip emirlik makamına girerek, Ribah’ı ve adamlarını hapsetti. Ondan sonra Mescid-i Şerif’e gitti, minbere çıktı, tesirli bir hutbe okudu. Medine’yi ele geçirdi. Medine ehli, Muhammed Mehdi’ye biat ederek, “Mansur’a karşı ayaklanmak caiz midir?” diye Medine imamı olan Malik bin Enes Hazretleri’nden fetva istediklerinde, “Caizdir.” diye fetva verdi ve gidip özel odasına kapandı.

      Medine ehli de Muhammed Mehdi’ye biat ettiler. Kendisinin kardeşi Hasan bin Abdullah, Evlad-ı Ebu Talib’den ve meşhur kimselerden daha nice zatlar onunla beraber oldular. Hatta Hasan bin Zeyd bin Hasan bin Aliyyü’l-Mürteza, Mansur ile beraber iken oğulları Ali ve Zeyd de Muhammed Mehdi ile beraber idiler.

      Muhammed Mehdi tarafından Mekke, Yemen ve Şam’a memurlar gönderildi. Mekke’ye giden memur, Mansur’un adamını kovarak Mekke-i Mükerreme’yi zapt etti. Ama Şam ahalisi onun memurlarına itibar etmedi. Zira Şamlılar öteden beri evlad-ı Ali’ye düşman idiler. Kûfe de Mansur’un elindeydi. Medine ahalisi ise Arap değildi. Bu nedenle Mehdi’nin maddi kuvveti azdı. Büyük ümidi Basra’da idi. Kardeşi İbrahim orada gizlenmiş bulunduğundan, kendisi Medine’de ortaya çıktıktan sonra İbrahim’e de ortaya çıkmasını haber etmişti. Ramazan ayı başında İbrahim ortaya çıkarak, insanları, kardeşi Muhammed’e biat etmek üzere davet edip Basra’yı ele geçirmiştir.

      Mansur, askerlerinin çoğunu oğlu Mehdi ile Horasan’a sevk etmiş olduğundan yanında az asker vardı. O zaman aşağıda açıklanacağı şekilde imar ve inşasına teşebbüs etmiş olduğu Bağdat arazisini belirtmek ile meşguldü. Muhammed Mehdi’nin ortaya çıkışı haberini alınca çok telaşlandı ve sıkıntıya düştü. Hemen imar işlerini bir yana bırakarak Kûfe’ye gelip harp hazırlığına başladı. Veliahdı, kardeşinin oğlu ve Kûfe valisi olan İsa bin Musa’yı, dört bin askerle Medine’ye sevk etti. Ve “Muhammed öldürülürse ne âlâ, İsa öldürülürse o da âlâ.” dedi. Çünkü yukarıda açıklandığı üzere Seffah, onu veliaht tayin edip ondan sonra halife olmak üzere İsa’yı da ikinci veliaht tayin etmiştir. Mansur ise oğlu Mehdi’yi veliaht tayin etmek istedi. Bunun üzerine İsa’nın bir savaşta ölmesini arzu ediyordu.

      Mansur öncelikle Muhammed Mehdi’ye mektup yazıp ona teminat verdi. Onu itaate davet etti, o da Hilafet bizim hakkımızdır. Siz de bizim taraftarlarımızla bu yolda davete icabet ettiniz. Sonra bizim hakkımızı gasp ettiniz! diye yazdı. Mansur ona cevap verdi. Fakat bu dereceye gelmiş olan bir meselenin haberleşme ile halli kabil olmadığından çaresiz işin ucu savaşa dayandı. İsa gidip Medine’yi muhasara etti. “Mescid-i Şerif’e giren, evinde inzivaya çekilen ve Medine’den dışarı çıkan emindir.” diye ilan etti. Ehl-i Medine’nin çoğu, çoluk çocuklarıyla beraber çıkıp birer tarafa savuştular.

      Yüz kırk beş yılı ramazanının on dördüncü pazartesi günü İsa, askerini Medine üzerine yürüttü. Muhammed Mehdi de meydana çıkıp ikindi vaktine dek pek şiddetli savaştı. Bazı tarihçiler der ki: “Hz. Hamza’nın cenklerine en çok benzeyen cenk, o gün Muhammed Mehdi’nin yaptığı savaştır.” Askeri dağılıp yanında üç yüz kadar adam kalmışken onlarla iki defa İsa’nın askerini bozdu. Fakat İsa’nın bir bölük askeri Sel Dağı’na çıkıp oradan şehrin içine girerek Muhammed’in arkasını aldılar. Muhammed, o zaman İsa ordusunun kahramanı olan Hamid bin Kahtabe’yi kavgaya davet etti. Fakat Hamid ondan çekindi. Muhammed Mehdi ise her ne tarafa hücum eder ve çekinmeden saldırırsa karşısına gelenleri vurur, yere düşürürdü. Bu sırada biri sağ kulağının tozuna vurunca Mehdi diz çöktüğü zaman Hamid yetişip göğsüne vurdu ve yere düşürdü. Başını kesip İsa’ya getirdi. Hz. Ali’nin Zülfikâr’ı Muhammed Mehdi’nin yanında bulunduğundan İsa, Muhammed Mehdi’nin kesik başı ile beraber onu da Mansur’a gönderdi.

      Hasan İbni Zeyd İbni Ali ki yukarıda olduğu gibi amcazadesi Muhammed Mehdi’nin aleyhinde bulunmasıyla Mansur’u şüphe ve vesveseye düşüren o idi. Bu defa Mehdi’nin kesik başı, Mansur’un huzuruna getirilince o da onun yanında bulunup fevkalade müteessir olarak kesik başa bakamadı. Fakat Mansur’dan korkusundan üzüntüsünü ona belli etmedi.

      Yukarıda olduğu gibi Muhammed Mehdi’nin şehadetinde silah arkadaşlarından olan Osman İbni Muhammed İbni Zübeyr, Basra tarafına firar etmişti. Sonradan tutulup Mansur’un huzuruna getirilince, “Osman! Sen mi Muhammed’le beraber benim aleyhime ayaklandın?” dedi. Osman da “Mekke’de sen ve ben, ikimiz de Muhammed’e biat ettik. Ben biatime sadık kaldım, sen biatine hıyanet ettin.” deyince Mansur hiddetlenerek onu idam etmiştir.

      Muhammed Mehdi’nin kardeşi İbrahim’in durumuna gelince… Yukarıda işaret olunduğu üzere yüz kırk beş yılı ramazanında o da Basra’da başkaldırarak halkı kardeşi Muhammed Mehdi’nin biatine davet etti, fakih ve bilgin din âlimlerinden büyük çoğunluğu ona uydu ve topluluğu çoğaldı. Hemen birer miktar asker göndererek Ehvaz, Fars memleketlerini ve Vâsıt beldesini zapt etti. Ramazan Bayramı’na üç gün kala kardeşinin Medine’de öldürüldüğünü haber aldı. Bunun üzerine sefer hazırlığını tamamlayıp, ordusunu tanzim ettikten sonra Kûfe üzerine yürüdü.

      Mansur ise evvela Afrika’ya kırk bin ve oğlu Mehdi ile Rey tarafına otuz bin asker gönderip geri kalan askeri de İsa bin Musa ile Medine’ye gitmiş olduğundan, yanındaki asker bir iki bin adamdan ibaret iken Basra’da İbrahim’in başına yüz bin adam toplandığını haber alınca ne yapacağını şaşırdı. Geceleri gözüne uyku girmez oldu. Hemen her taraftan asker getirtmeye kalkıştı ve o zaman Medine’den Mekke’ye gitmiş olan İsa bin Musa’yı geri getirtti. Üç bin askerle Hamid bin Kahtabe’yi askerin öncülüğüne memur edip beş bin askerle de İsa bin Musa’yı İbrahim’e karşı gönderdi. Yüz kırk beş yılı, zilkadesinin beşinci pazartesi günü Kûfe’ye on altı saat mesafesi olan bir yerde iki taraf karşılaştı. İbrahim’in kuvveti çok olduğundan Hamid bin Kahtabe’nin, daha ilk karşılaşmada yenilmesi üzerine İsa’nın yanındaki asker de dağıldı. İsa canından bile ümitsiz olup, ancak namusuyla ahirete gitmek üzere yerinde sabit durdu. İşte o sırada Süleyman İbni Ali Abbasi’nin oğulları Cafer ve Muhammed, ansızın Basra askerlerinin arkasından ortaya çıkınca Basra askeri onları vurup imha etmek üzere geri döndüklerinde İsa’nın hezimete uğramış olan askeri de onların bu dönüşlerini hezimet sanarak, geri dönüp onların üzerine hücum edince Basralılar bozuldu. İbrahim, altı yüz kadar adamıyla meydanda yalnız kaldı. O sırada bir kaza oku gelip İbrahim’in boğazına saplandı ve adamları telaş ederek onun başına toplandı. Hamid İbni Kahtabe ise bu kargaşayı fırsat bilerek ileri hücum etmiş, İbrahim’in adamlarını dağıtmış ve İbrahim’in başını alıp İsa’ya sunmuştur.

      Yukarıda olduğu gibi önce Hamid İbni Kahtabe’nin hezimeti haberi Mansur’a ulaştığında, İran tarafına firar etmek üzere hazırlanırken bu muzafferiyet haberinin erişmesi, kendisine taze hayat verdi. Ondan sonra Muhammed Mehdi ve İbrahim ile beraber ayaklanan ve onların ayaklanmalarına cevaz gösteren eşraf ve ulemayı araştırıp hapsederek, kimini kırbaçlatmış kimini katletmiştir. İşte o yolda mahpus olanlardan biri de mezhep sahibi İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri’dir. Bundan dolayı Mekke Emiri İmam Malik İbni Enes Hazretleri’ni dahi kamçı ile şiddetli bir şekilde cezalandırmıştır. Fakat ondan sonra İmam Malik Hazretleri’nin halk arasında şan ve şöhreti artmıştır. Mansur’un şiddeti, zamanındaki müçtehitlerin hakkı söylemelerine zarar getirememiştir.

      Mansur’un, hukukun yerine getirilmesinde, şeriata tam bir teslimiyeti vardı. Hatta Medine Hâkimi Muhammed bin İmran’ın kâtibi Nemir’den rivayet edilir ki Mansur’un Medine’ye varışında deveciler yol ile ilgili ondan şikâyetle mahkemeye müracaat ettiler, hâkim bir celp