Ahmet Cevdet Paşa

Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt


Скачать книгу

saltanatlarına sövme hususlarıdır.” Mansur açıklandığı gibi Muhammed Mehdi ile İbrahim sıkıntılarından kurtulduktan sonra Bağdat’ın kurulmasını tamamlamaya başlamış ve Hicret’in yüz kırkıncı yılı içinde Bağdat’a taşınmış, ondan sonra daha iki üç seneye kadar imar işiyle uğraşmış, ondan sonra Bağdat şehri Abbasi Devleti’nin başkenti olmuştur. Yüz kırk altı yılında Alâ adında biri Afrika tarafından Endülüs yakasına geçerek siyahlar giydi ve Mansur’un adına hutbe okudu, başına çok halk toplandı. Fakat Endülüs Emiri Abdurrahman-ı Emevi onun üzerine gitti, İşbiliye yakınlarında iki taraf karşılaştı. Yapılan kanlı bir savaşta Alâ ve yedi bin kadar askeri öldü. Abdurrahman yine Endülüs’te bağımsız kalmaya devam etti. Veliaht olan İsa bin Musa, yukarıda olduğu gibi Muhammed Mehdi ve kardeşi ile yapılan savaşlarda çok iş görmüş ve çok şan kazanmış olduğundan Mansur ona fazlasıyla hürmet ederdi. Fakat oğlu Mehdi Muhammed’i İsa’ya takdim ile birinci veliaht yapmak istiyordu ve bunu ara sıra İsa’ya ima ediyordu. İsa, önceleri buna muvafakat etmediyse de Mansur gaddar bir adam olduğundan, onun zulmünden korkarak, yüz kırk yedi senesinde kendisini veliahtlıktan çıkardı, Mehdi bin Mansur’un veliahtlığını ilan etti.

      Daha önce açıklandığı üzere Mansur, önce amcası Abdullah İbni Ali’yi hapsetmişti. Fakat hayatta olduğu sürece kendisinin zihni rahat bulunmadığından bu yıl onu temelleri tuzdan yapılmış bir odada hapsetmiş ve sonra su yürütmüş, temeller eriyince oda yıkılıp, Abdullah bin Ali ölmüştür. Yüz kırk sekiz senesinde Mansur’un devleti kuvvet buldu. Halkın zihninde heybeti arttı. Endülüs Bölgesi’nden, İslam memleketlerini mutlak hâkimiyeti altına aldı. Mansur dermiş ki: “Halifeler dört tanedir ki Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’dir. Hükümdarlar da dörttür: Muaviye, Abdülmelik, Hişam ve bir de ben.”

      Yüz kırk sekiz yılında Kürtler etrafa yayılarak memleketin asayişini bozduklarından Mansur, Halid İbni Bermek’i Musul Eyaleti’ne memur etmiş, o da fesat ve kötülük yapanları yola getirerek memleketin durumunu düzeltmiştir. On yıl sonra Kürtler yine bozgunculuk ve başıbozukluk yoluna saptılar. Mansur kendi yakınlarıyla konuyu müzakere ettikten sonra yine Halid’in o tarafa görevlendirilmesine gerek duyuldu. Halid ise o zaman hapiste idi. Zira Mansur onu hapsederek, büyük miktarda mal talep ederek onu zorlamakta idi. Mansur, hemen onu Musul valiliğine ve oğlu Yahya’yı da Azerbaycan valiliğine tayin etti. Halid, gidip yine Musul vilayetini ıslah etti. Oğlu Yahya da babası gibi sağlam, bilgili ve temkinli görüş sahibi bir zat olmakla görevini güzelce yerine getirmeye muvaffak olmuştur.

      Mansur, çok fasih ve beliğ, hadis ve soy ilminde mahir, işlerinde basiretli idi. Ondan evvel imamlar, ilmî meseleleri ezber söyler ya da tertipli ve düzenli olmayan kitaplardan, başka kitaplardan rivayet ederlerdi. Onun zamanında hadis ilimlerine, fıkıh ve tefsire dair kitapların tasnif ve telifine başlandı. “Kelile ve Dimne”, “Kitab-ı Oklides” gibi Hintçe ve Yunanca kitaplar tercüme edildi. Önce kölemenleri mühim işlerde kullanan ve onları Arapların ileri gelenlerine takdim eden Mansur’dur. Sonra bu iş gittikçe çoğalıp ilerleyerek, Arapların iş başına gelmesi ve bunda ilerlemesi kesintiye uğramış ve bu yolla Abbasi Devleti’nde zafiyet meydana gelmiştir.

      İleri Gelenlerin Vefatı

      Mansur’un zamanında eşraf ve ulemadan pek çok önemli kişi vefat etmiştir. Bunlardan İmamiyye mezhebine göre sıralanmış olan on iki imamdan İmam Cafer-i Sadık İbni Muhammed Bakır İbni Zeyne’l-Abidin İbni El Hüseyin İbni Ali (r.a.) Hazretleri yüz kırk sekiz senesinde ebedî âleme gitmiştir. Yine o zamanda müçtehitlerin meşhurlarından A’meş, İbni Şibrime, Muhammed İbni Aclânu’l-Medeni, merhum Abdurrahman İbni Ebu Leyla’nın oğlu Muhammed Kâdî ve Nahiv ilminde İmam Halil’in üstadı olan İsa İbni Amru’s-Sakafi (r.a.) vefat etmişlerdir.

      Mansur’un hapishanesinde bulunan İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri de yüz elli senesinde hayat dersini bitirmiştir. İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri’nin şanının yüceliği herkesin malumudur. Faziletleri o kadar çoktur ki açıklansa cilt cilt kitaplar olur. Ashab-ı kiramdan Kûfe’de Enes İbni Malik, Abdullah İbni Ebu Evfâ ve Medine’de Sehl İbni Saidu’s-Saidî ve Mekke’de Ebu’t-Tufeyl gibi değerli şahsiyetlere yetişmiş, âlim, amil, abit ve zahit, çok övülmeye layık bir zat idi. Kırk sene sabah namazını yatsı abdestiyle kılmış ve vefat ettiği yerde yedi bin kere Kur’an-ı Kerim’i hatmetmiş olduğu rivayet olunmuştur.

      Mansur, onu başkadı yapmak istediyse de kaçındı. Fakat Bağdat’ın kurulması sırasında tuğla ve kerpiç sayma görevini kabul etti. Muhammed Mehdi ve kardeşi İbrahim olaylarında Mansur birçok fukahayı hapsedip, dövüp sıkıştırdığı sırada İmam-ı Azam’ı da hapsetti. İmam Malik, sadece dayak yemekle kurtuldu. Fakat İmam-ı Azam mahpus kaldı ve bu şekilde hapiste cennet yolcusu oldu.

      Kurra-i seb’adan (yedi meşhur kıraat âliminden) Ebu Amr, yüz elli üç yılında, yine kurra-i seb’adan Hamza, yüz elli altı senesinde ve içtihat sahiplerinin meşhurlarından, Şamlıların fıkıh âlimi olan İmam Evzâî yüz elli yedi senesinde vefat etti, rahmetullahi aleyhim.

      Mansur’un emri üzere Mekke emiri, yüz elli sekiz senesinde Hazreti Ali İbni Ebu Talib (r.a.) evladından, Mekke’de bulunan bir zat ile meşhur müçtehitlerden İbni Cüreyh, Ubbâd İbni Kesîr ve Süfyan-ı Sevrî’yi hapsetti. Mansur da bu sene hac için Mekke’ye gitti. Mekke’ye varışında, onları idam eder diye korkuluyordu, fakat ömrü ona kâfi gelmedi. Şöyle ki Mekke civarında ihrama girdi ve zilhiccenin altıncı günü, altmış üç yaşında iken Bi’r-i Meymune adlı yerde vefat etti. Hilafet süresi yirmi iki sene, üç ay, küsur gündür. Zilhiccede doğmuş, zilhiccede tahta çıkmış ve zilhiccede vefat etmiş olması garip tesadüflerdendir.

      Mehdi Bin Mansur Dönemi

      Yukarıda olduğu gibi Mansur, yüz elli sekiz senesi zilhiccesinde Mekke’de vefat edince veziri Rebia hemen Haşimoğullarının ileri gelenlerini toplayarak, Mehdi İbni Mansur’a biat ettirdi. Resul-ü Ekrem (s.a.v.) Hazretleri’nin hırka ve asa-i şerifini, hilafet mührünü Mehdi’ye gönderdi. Vardıklarında Mehdi, Bağdat Mescidi’nde minbere çıktı. Hutbe okudu. Bağdat halkı da ona biat etti.

      Mehdi, şeriata uygun iş yapan ve itikadı tam bir zat olup o zaman ortaya çıkmış dinsiz ve zındıkları idam, imha ile cemaat ve sünnet usulünü yeniden uygulattı. Bununla beraber, hilafet tahtına çıktığı gibi beşer olması dolayısıyla, veliaht bulunan İsa İbni Musa’yı aradan çıkarıp da kendi oğlu Musa El-Hâdî’yi veliaht tayin etme merakına düştü. İsa İbni Musa’yı vaat ve korkutma yoluyla veliahtlıktan çıkarmış, ona çok mal vererek, yüz altmış senesinde Hâdî’yi veliaht yapmıştır. Açıklandığı üzere Ebu Süfyan’ın üvey oğlu Ziyad bin Ebih’i Muaviye bin Ebu Süfyan kendi nesebine alınca Ziyad’ın evlat ve torunları Kureyş defterine geçmişti. Bu yıl Mehdi, o hükmü iptal ederek, Ziyad’ın nesebini Sakif Kabilesi’ne iade etmiş, Beni Ziyad’ı Rum köleleri defterine kaydettirmiştir.

      Ehl-i Merv’den tek gözlü, kısa boylu, şeytan kılıklı bir hokkabaz ki altından bir peçe yapıp onunla yüzünü örterek kimseye göstermezdi. Bu şekilde Mukanna diye lakaplandırılmıştı. “Cenab-ı bârı, önce Âdem’e, sonra Nuh’a ve ondan sonra diğer peygamberlere hulul ederek nihayet Ebu Müslim’e ve ondan sonra bana hulul etti.” diyerek Mehdi’nin tahta çıkışının öncelerinde ortaya çıkıp, Horasan’da rübûbiyyet davasıyla ortaya çıktı. “Ebu Müslim’in kanını dava ediyormuş.” diyerek başına pek çok halk toplandı. Mehdi onun üzerine çok asker sevk ederek topluluğunu dağıttı. Mukanna da bir kaleye kapandı ve Mehdi’nin askerleri onu sıkıştırıp zorlayınca canından ümidini keserek, yüz altmış bir senesinde çoluk çoçuğunu zehirledikten sonra kendisini de ateşle yaktı ve canını cehenneme ısmarlayıp gitti.

      Mehdi,