Ahmet Cevdet Paşa

Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt


Скачать книгу

İbni Seyyar ile Kirmani, Ebu Müslim’e karşı ittifak lüzumunu hissetmekte idiler. Nasır’ın daveti üzerine barış şartlarının müzakeresi için Kirmani, yüz atlı ile şehrin içine girdi. Nasır, bu sırada bir fırsat bulup Kirmani’yi öldürdü. Fakat Kirmani’nin oğlu Ali, babasının yerine geçti. Rebia’nın kabileleri ve Yemen kendi tarafında olduğu hâlde Ebu Müslim tarafına eğilim gösterdi.

      Nasır İbni Seyyar ise Ebu Müslim’in günden güne artmakta olan kuvvetinden korku ve endişe ederek öncelikle yardım için Mervan’a takdim etmiş olduğu yazıda, Ebu Müslim’in ortaya çıkışını ve insanları, İbrahim İbni Muhammed İbni Abbasi’ye davet ettiğini belirtti. Askerinin çokluğunu açıklayarak, araya, Mervan’ın ırk gayretini tahrik edecek tesirli beyitler sıkıştırmıştı. Arz etmek istediklerinin özeti şudur:

      Kül altında ateş ışığı görüyorum. Alevlenmesi de yakındır. Kavmin akıllıları, o ateşi söndürmezse bedenler ve başlar onun odunu olur. Bilmem ki Ümeyye uyanık mıdır, yoksa uykuda mıdır? Eğer kavmim uykuda ise onlara de ki kalkınız, çünkü ayaklanma vakti yaklaştı.

      Mervan’ın o zamanki karargâhı Harran şehri idi. Hemen Belka’daki emiri marifetiyle İmam İbrahim’i Hamime’den koruma altında getirip, Harran Hapishanesinde hapsettirdi, kendisi pek çok sıkıntı içinde bulunduğundan Nasır İbni Seyyar’a cevaben yazdığı emirnamede ona yardım edemeyeceğini anlattı.

      Beni Ümeyye, öteden beri Beni Haşim’den ve özellikle Hz. Ali’nin evladından ürkerlerdi. Sonra Mervan İbni’l Hakem hanedanı arasına ihtilaf ve geçimsizlik girince birbirlerinden de ürker oldular. Hazreti Ali’nin temiz soyundan, o zaman insanların sevgisine en çok mazhar olan ve teveccühünü kazanan Cafer-i Sadık Hazretleri, hilafet davasında bulunmadığı için hilafet makamında bulunan Mervan müsterih idi. Hazreti Ali’nin biraderzadelerinden Abdullah İbni Muaviye’nin yukarıda geçtiği gibi hilafet davası ile ortaya çıkarak Fars bölgesini zapt etmiş olması ve yanına Beni Haşim’den pek çok zatları toplaması, Mervan için telaş sebebi olmuştu. Beni Abbas’tan hilafet davasına kalkışan olmadığı için Mervan’ın onlardan kuşkusu yoktu.

      Her ne kadar yüzüncü yıldan beri Abbasi davetçileri, her tarafta halkı davet etseler de onlar, “Muhammed soyunda rızaya…” davet edip Abbasoğulları sözünü gizli tutarlardı. Bu defa Horasan’da Ebu Müslim’in halkı, İmam İbrahim-i Abbasi’ye davet ettiği ortaya çıkınca, Mervan yukarıda geçtiği şekilde İbrahim’i tutup hapsederek rakibini ortadan kaldırdığını zannetti. İmam İbrahim ise Hamime’de tutulduğunda kendi hayatından ümidini kesti. Kardeşi Seffah’ı veliaht tayin ederek millet işlerini ona bırakmış ve ona biat ve itaat olunmasını evlat, akraba ve yakınlarına tavsiye etmekle işi asıl sahibine teslim etmiş idi.

      Nasır bin Seyyar, yukarıda geçtiği şekilde Mervan’ın kendisine yardım edemeyeceğini anlayınca Irak Valisi Yezid İbni Hübeyre’den yardım istedi. O da bir bahaneyle asker gönderemeyeceği cevabını verdi. Nasır İbni Seyyar, hemen Ebu Müslim’in topluluğunu dağıtmak üzere Horasan’da bulunan Arap kabilelerini birleşmeye davet etti. Çoğu onun bu çağrısına uydu. Fakat Ali İbni Kirmani, Ebu Müslim tarafından tutulunca kabilelerin ittifakı gerçekleşmedi.

      Ebu Müslim kırk iki gün Sefidec köyünde kaldıktan sonra Mahuvan köyüne gidip orada ordusunu kurmuş, etrafına hendek çevirmiş, başkan ve kumandanlar tayin ederek işlerini yoluna koymuştu. Yüz otuz yılının başlarında, Ali İbni Kirman’ın ordugâhına vardı. Görüştüler, söyleştiler, birleştiler. Ondan sonra Ebu Müslim, Mahuvan ordugâhına gelip askerini deftere kaydettirdi. Yedi bin askere ulaştı. Günden güne onun kuvveti ve Nasır Seyyar’ın şaşkınlığı artmakta idi. Bir müddet bu şekilde geçtikten sonra Ebu Müslim’in talimatı üzerine Ali bin Kirmani, yüz otuz yılının rebiülahirinde Merv şehrinin bir tarafına girdi. Nasır İbni Seyyar ile savaşa başladığında diğer taraftan da Ebu Müslim bir miktar asker sevk ettikten sonra ordusuyla bizzat şehre girip idare merkezini zapt etti ve emirlik makamında oturdu. Hemen iki tarafa savaştan vazgeçmeleri için haber gönderdi. Ali İbni Kirmani gelip Ebu Müslim’e biat etti. Başka insanlar da biat etti. Nasır İbni Seyyar, hemen kaçarak Serahs’a, oradan Tûs’a ve oradan da Nişabur’a gitti. Ebu Müslim de Horasan şehrini ele geçirip hükmü altına aldı.

      Yukarıda açıklandığı gibi Fars bölgesini alan, İsfahan’da oturan Abdullah İbni Muaviye’nin başına çok kalabalık toplanmıştı. Fakat inzibat ve intizamları olmadığından, Irak Valisi İbni Hübeyre tarafından sevk edilen askere karşı koyamayıp dağıldılar. Çoğu savaşamayıp esir oldular. Abdullah İbni Muaviye kaçarak Herat taraflarına varınca, Ebu Müslim tarafından Herat valisi olarak atanan Nasır Malik-i Huzâî ona adam göndermiş, soyunu ve gelişinin nedenini sormuş. O da soyunu açıklayarak, “Siz, Âl-i Muhammed’de rızaya davet ediyormuşsunuz. Onun için geldim.” demiştir. Muaviye ismi, Beni Haşim içinde kullanılır bir isim olmadığı hâlde Abdullah’ın babası Şam’da doğduğu zaman hilafet makamında bulunan Muaviye’nin emriyle Muaviye diye isimlendirildiğini anlatmış. Ebu Nasır ise bu isimden hoşlanmadığı hâlde, “Âl-i Muhammed’de rızaya…” şeklindeki belirsiz söz, Abbasoğulları şeklinde yorumlanmakla Ebu Talib soyundan gelen birinin hilafet davasıyla ortaya çıkışının kabulü, Haşimoğullarını ikiye ayıracaktır. Nice yıllardan beri uğraşılarak tesis edilmiş olan Abbasilere daveti bozabileceği düşüncesiyle Ebu Müslim’den aldığı emir üzerine Abdullah İbni Muaviye’yi idam etmiştir.

      Yezid İbni Hübeyre, bu şekilde Fars bölgesini ele geçirdikten sonra Ebu Müslim’in hücumlarını defetmek için gerekli olan yerlere asker sevk ettiği sırada Harezm’e de bir başkumandan ile bir grup Şam askeri göndermişti. Hâlbuki geçen yıl, İmam İbrahim’in yanına gönderilmiş olan Kahtabe İbni Şebib’e, imam tarafından, düşmanlar ile savaşmak üzere bir sancak verilmişti. Bu yıl Kahtabe, Merv’e gelmiş olduğundan Ebu Müslim yukarıda geçtiği gibi Horasan’ı ele geçirerek her tarafa komutanlar ve memurlar gönderdiği sırada Kahtabe’yi de ordunun öncülüğüne görevlendirip emrine birçok sergerde vermişti.

      Kahtabe, öncü askerler ile Tûs’a gitti. Karşı gelenler ile büyük bir savaş yaptı, muzaffer oldu ve ileri hareket etti. Nasır İbni Seyyar onu duyup Nişabur’dan kaçtı. Kahtabe gelip Nişabur’a girdi. Ramazan ve şevval aylarını orada geçirdikten sonra Cürcan üzerine yürüdü. Zilhiccenin başlangıcı olan cuma günü iki tarafın karşılaşması gerçekleşti. Orada pek çok Şam askeri vardı. Horasan halkı onlardan ürküyordu. Kahtabe, “Bana İmam İbrahim, bugün sizin kazanacağınızı müjdelemişti.” diyerek askerini cesaretlendirdi. Pek şiddetli ve kanlı bir muharebeye girişti. Şamlıların on bin kadarı ile başbuğları öldürüldü. Geriye kalanları hezimete uğrayarak perişan oldu.

      Geçen yıl hac mevsiminde, Yemen’den gelen bir Harici kafilesi ansızın Arafat’ta görünüp hacılara dehşet vermiş ve hemen gelip Mekke-i Mükerreme’ye girmişti. Bu yıl safer ayında, Hariciler Medine-i Münevvere’ye gelince Medine valisi kaçtı. Hariciler de Şam’a doğru yürüdüler. Fakat Mervan tarafından gönderilen dört bin seçkin süvari, Yadil-Kura’da Haricileri karşıladı ve yapılan muharebede onları perişan etti. Kendisi Haricileri kahredip sindirerek, Mekke’ye ve oradan Yemen’e doğru hareket ededursun, beri tarafta Ebu Müslim’in sel gibi akıp gelen askerlerine engel olmak mümkün değil idi.

      Rey tarafına gelmiş olan Nasır İbni Seyyar, yüz otuz bir yılı rebiülevvelinin on ikisinde seksen bir yaşında iken öldü. Kahtabe de Cürcan’dan hareketle gelip engelsiz ve zahmetsiz bir şekilde Rey şehrini ele geçirdi. Ebu Müslim de büyük ordusuyla Merv’den kalkıp Nişabur’a geldi. Kahtabe’nin oğlu Hasan gelip Hamedan’ı ele geçirdikten sonra Nihavend’i kuşattı. İbni Hübeyre, elli bin askerle Kirman’da bulunan İbni Dabâre’yi Kahtabe üzerine memur