Ahmet Cevdet Paşa

Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt


Скачать книгу

hükûmet tarafından tutulup öldürüldüyse de onların yerlerine başkaları geçti, Abbasilerin daveti aksamadan devam etti. Yüz on üç yılında Muhammed bin Ali, Horasan’a bir grup davetçi göndermiş, içlerinden bazıları tutulup öldürüldüyse de diğerleri görevi devam ettirmekle iş gittikçe önem arz etmekteydi.

      Yüz on altı yılında Horasan halkından Haris İbni Süreyye adında biri Emevi Devleti aleyhine isyan ederek siyahlar giydi ve halkı kitap ile sünnete, Abbasilere biat edilmesini isteyenlerin davet ettiği Âl-i Muhammed’de rızaya davet etti. Belh’e gidip başına altmış bin kadar adam topladı. Horasan vilayetinin bir kısmını zapt etti. Üzerine Horasan valisi tarafından çok sayıda asker sevk edildi. Taharistan’a gitti ve hakan ile ittifak etti. Horasan Emîrliği, bir taraftan iç karışıklıklar ile uğraşırken, bir taraftan da hakan ile savaşmak zorunda kaldı. İşte bu sırada Abbasi davetçilerinden birçoğu ele geçirilip bazıları öldürülmüş ise de çoğu aşiretlerinin hatırına serbest bırakılmışlardır. Abbasi davetçileri böyle saman altından su yürütür gibi doğu taraflarını basmaktayken yüz yirmi dört senesinde Muhammed İbni Ali Abbasi vefat etti. Vasiyeti gereği oğlu İbrahim onun yerine imam olup nakipler ona müracaat etmeye ve kendilerine bağlı olan Şia gruplarının zekâtlarını toplayarak ona göndermeye başladılar. Bu sırada Abbasi soyundan olan Ebu Müslim adındaki delikanlı da imamın mektuplarını taşıyarak Horasan’a gidip gelirdi. O esnada Hişam gibi tedbirli ve güçlü bir halifenin vefatı, Emevi Devleti’nce büyük bir kayıp sayılmış olduğu hâlde, yerine geçen Velid’in israf ve fuhşa düşkünlüğü, İslam kamuoyunda, Emevi Devleti’ne karşı bir nefrete sebep oldu. Bunun üzerine Velid’in halifelikten indirilip öldürülmesi ise Emevi Devleti’ne karşı en çok sadık olan Şam halkı arasına ayrılık düşürdü. Bu durum diğer eyaletlere de sirayet edince her yerde hükûmetin otoritesine zarar getirdi.

      Emevi Devleti’nin bu şekilde durumunun karışık olması, Abbasi davetçilerine epeyce itibar kazandırdı. Bu suretle Mervan İbni’l-Hakem hanedanı arasına ayrılık ve nefsaniyet girince işin sonunda, geçen bölümde açıklandığı gibi Mervan İbni Muhammed İbni Mervan yüz yirmi yedi yılının başlarında saltanat tahtına oturur oldu. Fakat çözülmüş olan düğümü bağlayamadı, yani dağılmış olan hükûmet unsurlarını toplayamadı. Zira Mervan’ın tahta çıkışı esnasında Abdullah İbni Muaviye İbni Abdullah İbni Cafer İbni Ebu Talib hilafet davasıyla meydana çıktı. Üzerine gelen askerlerle muharebe sırasında bozuldu ise de gidip Hulvan, Cibal, Hamedan, Rey ve İsfahan beldelerini alarak İsfahan’ı hükûmet merkezi yaptı ve başına pek çok insan topladı. O sırada Humus halkı isyan edince Mervan gidip orayı ıslah etti. Lakin Şam Ovası halkı da isyan edip Şam’ı muhasara edince Mervan oraya gitti. Bu sırada Filistinliler isyan edince Mervan o tarafa koştu. Filistin tehlikesini bastırdıktan sonra Karkisiya’ya gidip Irak’ta ortaya çıkan Hariciler üzerine asker göndermekle uğraşırken, Hişam İbni Abdülmelik’in oğlu Süleyman, Kınnesrin’de hilafet davasına kalkıştı. Mervan, Karkisiya’dan dönerek Kınnesrin üzerine yürüdü. Meydana gelen kanlı savaşta Süleyman’ın altı bin askeri öldü. Geri kalanı perişan bir hâldeydi, kendisi Tedmür’e kaçtı. Irak’taki Haricileri sindirmek için Mervan o tarafa yöneldi.

      O zaman Endülüs’te de karışıklık vardı ancak Mervan’ın o tarafa kulak kabartmaya hâl ve vakti yoktu. Bu karışık durum Abbasi davetçilerine itibar kazandırmaktaydı.

      Şöyle ki yüz yirmi yedi senesinde Horasan başkanlarından Süleyman İbni Kesîr, Lâhız İbni Karata ve Kahtabe İbni Şebib, Mekke’ye gidip orada İmam İbrahim ile görüştü. Şialarından topladıkları iki yüz bin dirhem ile yiyecek ve eşyayı ona ulaştırdıklarında, onun emriyle Horasan’a gidip gelmekte olan Ebu Müslim de beraberindeydi.

      Kûfe’de Abbasi davetçilerinin başı olan Ebu Selemetu’l-Hallâl, İmam İbrahim’in o taraftaki veziri makamında idi. Doğrudan doğruya imam onunla haberleşmekte olduğu gibi Horasan’da da vekillerinden birinin emir olmasını uygun görüp, valiliği önce Süleyman İbni Kesîr’e ve ondan sonra İbrahim İbni Mesleme’ye teklif etti. Onlar kabulden kaçınmış olduklarından bunun üzerine imam da Horasan valiliğini Ebu Müslim’e verdi ve yazılı bir emir ile onu Horasan’a gönderdi. Horasan’da ise o zaman gruplar ortaya çıkmıştı, Horasan Valisi Nasır İbni Seyyar, kendisine karşı olan güruh ile uğraşmakta idi.

      Kısacası Horasan böyle bir karışıklık içinde ve Fars tarafları yukarıda olduğu gibi Abdullah İbni Muaviye elinde idi. Mervan, Irak’ta durmadan ortaya çıkan Hariciler ile uğraşıp ne yapacağını şaşırmıştı.

      İmam İbrahim, Horasan bölgesinin durumunu sorup öğrenmek için Ebu Müslim’i davet etmiş olduğundan, yüz yirmi dokuz yılının cemaziyelahirinde Ebu Müslim, nakipler ile birlikte “Hacca gidiyoruz.” diyerek Horasan’dan hareket etmişti. İmam ise davetin ilan edilmesi için zamanın gelmiş olduğunu kararlaştırarak, Ebu Müslim’e mektup yazıp, Hemen daveti ilan et ve yanındaki malları Kahtabe ile bana gönder, diye emretmiş ve Horasan davetçilerinin başı durumunda bulunan Süleyman İbni Kesîr’e de bu mealde bir mektup göndermişti. Ebu Müslim, Kumis’te iken bu mektuplar kendisine ulaşınca hemen yanındaki eşya ve malları Kahtabe ile imama gönderdi. Süleyman İbni Kesîr ile görüşüp, imamın mektubunu kendisine verdi. Şaban ayında Horasan Eyaleti’nin merkezi olan Merv tarafında bir köye gitti. Taharistan, Belh ve Harezm gibi mühim yerlere vekiller gönderip, ramazan ayı içinde insanları, Abbasoğullarına biat etmek üzere açıkça davet etmelerini emretti. Ramazan başlarında, Merv şehrine dört saat uzaklıkta olan Sefîdec köyüne gidip Süleyman İbni Kesîr’in evine vardı. Etrafa davetçilerini yaydı. Daveti kabul edenler, birbiri ardı sıra gelip toplanmaya başladılar. Horasan Valisi Nasır İbni Seyyar ise muhalif olan kimseler ile savaş hâlinde çarpışıp duruyordu.

      İmam İbrahim tarafından Ebu Müslim’e Zill ve Sehâb isminde iki sancak gönderilmişti. Ebu Müslim, ramazan sonlarında Zill’i on dört ve Sehâb’ı on üç arşın uzunluğunda birer mızrağın uçlarına bağladı. Gerek kendisi gerek Süleyman İbni Kesîr, onun oğulları ve kendisine tabi olanlar hep siyah giydiler ve gece ateşler yakıp etrafa kaldırdılar. Hemen etrafta Abbasoğullarını tutanlar toplandılar. Sancaklar dikildi ve bayram gününde Süleyman İbni Kesîr, Ebu Müslim’in açıkladığı gibi bayram namazı kıldırdı.

      Şöyle ki bayram namazından sonra hutbe okumak sünnet-i seniyye iken Emevi halifeleri hutbelerde ümmetin bazı büyüklerine sövmeye başladıklarından, halk bayram namazı kıldıktan sonra dağılıp, onların hutbelerini dinlemez oldu. Onlar da hutbeyi bayram namazından önce okumayı âdet hâline getirdiler. Ebu Müslim, bu defa hutbeyi bayram namazından sonra okutup Emevilerin o bidatini ortadan kaldırmıştır.

      Ondan sonra Ebu Müslim, Nasır İbni Seyyar’a davet içeren bir mektup yazdı. Nasır ona cevap yazmayıp hemen azatlısı Yezid’i bir miktar askerle Ebu Müslim’in üzerine gönderdi. Ebu Müslim de ona karşı bir miktar asker gönderdi. Savaş sırasında Yezid’in askeri bozuldu ve kendisi yaralı olarak tutulup Ebu Müslim’in huzuruna getirildi. Ebu Müslim, onun yaralarını tedavi ettirdi ve serbest bıraktı. Ancak bundan sonra kendisiyle savaş yapmayacağına dair ondan söz aldı. O da efendisi olan Nasır’ın yanına gitti ve Ebu Müslim ile cemaatini övmeye başladı, “Vallahi onlar namazı vaktinde, ezan ve kametle kılıyorlar. Kur’an okuyorlar ve Allah’ı çok zikrediyorlar. İnsanları Resulullah (s.a.v.) Hazretleri’nin dostluğuna davet ediyorlar. Onların emri, yükselecek zannederim. Sen benim efendim olmasan buraya gelmeyip onların yanında kalırdım.” dedi.

      O sırada, Abbasoğulları taraftarlarından Hâzm İbni Hüzeyme, Nasır İbni Seyyar’ın Merv-Rûz şehrindeki memurunu geceleyin öldürerek, Merv-Rûz’u zapt etti. Fetih müjdesi ile oğlu Hüzeyme’yi Ebu Müslim’e gönderdi. Her tarafa Ebu Müslim’in ünü ve şöhreti yayılır oldu.