Ahmet Cevdet Paşa

Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt


Скачать книгу

düşürdü ve bu olay manen ve maddeten Bağdat askerlerine dehşet verdi. Bunun üzerine savaşa başlandı. Sağda ve solda bazı hücumlar yapıldı. Tahir, var kuvvetiyle dalgalı deniz gibi dalgalanan Bağdat ordusunun içine daldı, öndeki bölükler bozulup arkadaki bölüklerin üzerine düştü. Ordudaki askerler birbirine karıştı. Sanki bu ordunun ortasında girdaplar oluştu. Hezimet, İbni Mâhan’ın yanına kadar geldi. Tahir’in adamlarından biri bir ok ile İbni Mâhan’ı vurdu, yere düşürdü ve başını kesip Tahir’e getirdi.

      Bağdat ordusu tamamen bozuldu. Gecenin karanlığı örtünceye kadar Tahir’in süvarisi iki saatlik mesafeye dek onları izledi, kimini idam kimini esir ettiler ve pek çok ganimet aldılar. İşte o sırada Tahir, “Her kim silahı terk ederse emindir.” diye ilan edince bozgun asker silahlarını attı, atlarından indi ve bu suretle kurtulmuş oldu.

      Tahir dönüp Rey şehrine gitti ve İbni Mâhan’ın kesik başıyla beraber Memun’a müjdeyi takdim etti. Memun, Tahir’e yardım için bir ordu donatırken bu muzafferiyet haberiyle gönlü sevinçli oldu ve insanlar gelip onun hilafetini tebrik ettiler.

      Ama Emin’e başkomutanının öldürüldüğü ve ordusunun bozguna uğradığı haber verildiğinde, özel hizmetçisi Kevser ile avlanmakta olduğundan, “Bırak beni, Allah belanı versin! Şimdi bunun sırası mı? Kevser iki balık tuttu, ben hâlâ bir şey tutamadım!” diyerek haber veren adamı azarlamıştır. Ondan sonra Emin, Abdurrahman Enbarî’yi yirmi bin askerle Hamedan’a gönderdi. O da Hamedan’a vardı, kalesini sağlamlaştırdı ve Tahir geldiğinde çıkıp savaştı. Fakat bozguna uğrayıp kaleye kapandı. Tahir pek sıkı kuşatıp zorlayınca ahali sıkıntı içinde kaldı ve çaresiz Abdurrahman, vire ile kaleyi teslime mecbur oldu. O sırada Tahir, bir miktar askeri sevk ederek, Kazvin ve ona bağlı yerleri zapt etmişti.

      Süfyani diye bilinen Ali İbni Abdullah İbni Halid İbni Yezid İbni Muaviye ki anası Nefise binti Ubeydullah İbni Abbas İbni Ali İbni Ebu Talib’dir. “Ben Sıffin’in iki şeyhinden, yani Ali ve Muaviye’denim.” derdi, o da bu senenin zilhiccesinde hilafet davası ile çıkarak ve Şam valisine üstün gelerek onu Dımışk şehrinden çıkardı. Fakat Emin tarafından sevk olunan askerle, muharebe esnasında Süfyani öldürülmüş ve muavinleri perişan olmuştur.

      Fadl İbnu’r-Rebi, Emin’in yolsuz tavır ve gidişatına bakıp şaşkın olduğu hâlde zorla yüz doksan altı senesi içinde bir ordu daha hazırlayarak Tahir’in üzerine gönderdiyse de ordu komutanları arasına anlaşmazlık ve düşmanlık düşünce birbirleriyle kavga ederek Hankîn’den salkım saçak geri dönüp geldiler. Tahir de gelip Hulvan’ı zapt etti. Peşinden Tahir’e yardım için Memun tarafından Herseme İbni A’yen adlı emirin başbuğluğuyla Hulvan’a bir ordu geldi. Her-seme, Hulvan’da kaldı, Tahir askeriyle Ehvaz’a gitti ve orasını zapt etti. Memun ise kendisinin hutbelerde emirü’l-müminin unvanı ile anılmasını emretti. Boylamca Cebel-i Hamedan’dan Tibet’e kadar ve enlemce Bahr-i Fars’tan Bahr-i Deylem ve Cürcan’a kadar olan şark memleketlerini Fadl İbni Sehl’e verdi. Harp işleri başkanlığını da vererek onu hem vezir hem başkomutan yaparak “iki başkanlık sahibi” unvanıyla adlandırdı. O esnada Bağdat’ın içinde ihtilal ve isyan çıkaran asiler, recep ayında Emin’i tahttan indirdiler ve annesiyle beraber bir köşkte hapsederek, Memun’un hilafetini ilan ettiler. Fakat eşraf ve emirlerden bazıları meydana çıkıp insanları toplayarak asileri yenip sindirdiler. Emin’i tekrar hilafet makamına oturtarak biati yenilediler. Fadl İbni Rebi ise kötü sonucu sezerek kaçıp saklanmıştır.

      Yine o sırada Tahir, Vâsıt’ı işgal ederek, Bahreyn, Umman ve Yemame’ye emirler atadı. Basra ve Kûfe de kendisine itaat edince gelip Medayin’i zapt etti. Bu sene Mekke ve Medine’de de Memun’a biat olundu.

      Bağdat’tan peyderpey sevk olunan grupla muharebe esnasında hezimete uğrayınca Tahir korkmadan geldi, bir koldan kendisi ve bir koldan da Herseme, Bağdat şehrini muhasaraya başladılar. Şehir üzerine neft ateşleri ve mancınık taşları yağdırdılar. Beri taraftan da o şekilde savunmaya geçildi. Tahir şehrin bir mahallesini işgal edip hemen hendek kazdırdı, siper aldığı gibi beri taraftan da ona karşı hendekler kazılıp siperler alındı. Bu suretle on beş ay uzayan muhasara günlerinde iki taraftan atılan mancınık taşları ve neft ateşleriyle bir dünya cenneti hükmünde olan Bağdat şehrinin güzel ve pek hoşa giden ev ve köşkleri yıkılmış ve yanmış oldu. Cennetlerden bir numune ve cihanda imrenilecek bir yer olan bahçe tarlaları yerine hendekler ve siperler kaldı. Keskin şıranın verdiği keyifle başlar döndüğü hâlde misk-ü anber kokularıyla içlerini şenlendirmeye, güzel saz ve tatlı söz dinlemeye alışmış olan şair ve zariflere, cehennem dumanına bir örnek olan neft kokusu ve mancınık taşlarının patırtısı ne kadar zordur. Haydi burasını geçelim, bunlara üzülmeyelim de onlar, sefa verici, ağzına kadar dolu kadehin mahmurluğunu çekmişler diyelim. Ama nice yıllardan beri imar ve süsüne hesapsız hazineler harcanan Bağdat’ın hasretli âşık kalbi gibi temelinden yıkılmasına üzülmemek mümkün değildir.

      Kevser bir gün savaşı görmek üzere çıktığında yüzüne bir taş parçası isabet eden Emin, kendi eliyle onun yüzünden akan kanları silerken yanıp yakılarak ve esef ederek bir gazel söylemeye başlayıp tamamlayamadığından, Abdullah İbni Temîmi adlı şairi getirerek gazeli ona tamamlatmıştır. Bunun için İbni Temîmi’ye üç katır yükü para vermiş olduğu İmam Suyûtî’nin “Halifeler Tarihi”nde yer almıştır.

      Muharebenin uzaması sebebiyle Emin’in paraları tükenince askere vermek üzere altın ve gümüş kapları bozdurup para kestirdi ve haremdeki mallarının satılması için emir verdi. Fakat muhasara altında olan bir şehirde malları kim alır? Herkes yiyeceği, içeceği düşünüyordu. Tahir ise muhasarayı şiddetlendirince dışarıdan yiyecek temini zor oldu. Emin’in askeri dağıldı, sergerdeleri birer birer Tahir’e tabi olup kendi yanında yalnız satıcı, amele, şerir, esâfil ve hapistekiler güruhu kaldı. İşte bunlar Tahir’in askeriyle karşı karşıya gelip savaşırlardı. Hatta bir gün Tahir’in Kasr-i Salih Mahallesi’ne giren bir birliğiyle o kadar şiddetli savaştılar ki Tahir’in pek çok askeri kırıldı ve nice muteber sergerdeleri öldü. Bu şekilde Emin de biraz nefes aldı. Fakat şehir içinde yiyecekler azaldı, fiyatlar iyice yükseldi. Belediye zabıta amiri insanların evlerine girip zorla zahirelerini sattırmaya başladı. Bu da muhasarada olanlara ağır geldi. Nihayet yüz doksan sekiz senesi muharreminin sonlarında Tahir bin El-Hüseyin zorla Bağdat’ı istila etti, adamları Emin’i tutarak bir odaya hapsettiler. Ondan sonra Tahir’in emriyle gece gelip o biçareyi boğazladılar. O zaman yirmi sekiz yaşındaydı. Hilafet süresi dört sene sekiz ay ve küsur günden ibarettir. Allah af ve rahmet etsin.

      Tahir, bir gün sonra, erkenden Emin’in kesik başını bir bahçe duvarı üzerine koyarak insanlara gösterdi. Kesik baş ile beraber mühür, hırka ve asayı, Horasan’da bulunan Memun’a gönderdi ve fetih durumunu bildirdi. Bağdat ehline de aman verdi. Cuma günü şehre girerek minbere çıktı. Memun’un namına hutbe okudu ve Emin’i kötüledi. Emin’in annesi Seyyide Zübeyde ile oğulları Musa ve Abdullah’ı, Yukarı Zap Bölgesi tarafına gönderdi. Asker ise Emin’in öyle vahşi şekilde katli üzerine müteessir ve pişman oldu, pek çok mal isteyerek Tahir’in üzerine hücum etti. Tahir, bu isyanı kendi askerleriyle Bağdat askerinin ittifakına bağlayarak korkuya düşüp, bazı emirleri ile birlikte Bağdat’tan savuşup Akrakuf’a kaçtı ve hazırlıklara başladı. Diğer emir ve reisler onun yanına gelip, “Bu hadise bir grup sefihin işidir.” diyerek, özür dileyerek onu Bağdat’a götürdüler.

      Memun’un Devri

      Yukarıda olduğu gibi yüz doksan sekiz senesi muharreminin sonlarında Tahir’in Bağdat’ı istila etmesiyle Memun hilafet makamında istiklal buldu. Fakat kardeşi Emin’in tutulup hapsolunduktan sonra diri olarak kendisine gönderilmesi lazım gelirken öldürülmesinden