Avelbek Koniratbayev

Kazak Folklorunun Tarihi


Скачать книгу

evlilik hukukundan hareketle ortaya çıkan bir gelenek şiiridir. Şiirde evliliğin yaşamın anlamı olduğu anlatılır. Ama acı bir gerçek var ki Kazak evlilik yaşamında rastlanan başlık parası geleneği, mal-mülk karşılığı evlendirilme ve çok eşlilik (poligami) olayları çoğu zaman kötü sonla bitmiştir. Şeriata kurban giden Kazak kızların durumları çok zor olmuştur. Bunun belirtileri ağıt, jar-jar, vedalaşma şiirlerinde açıkça görülmektedir. Bu durumdan betaşar şiirinin bazı bölümlerinde bahsedilir.

      Betaşar, halk dili ve anlayışıyla ortaya çıkan şiirlerin yaşam konularını içeren bir türüdür. Bu tür gelenek şiirlerinden eski dönemlerdeki yaşam tarzlarını anlayabiliriz. Sovyetler döneminde betaşar şiirinin yeni biçimi ortaya çıkmıştır. Bunun en güzel örnekleri Divayev tarafından toplanmıştır.

      Kız çıkarma ya da gelin getirmeyle ilgili düğünlerde ozanlar toybastar söylemişlerdir. Ozan, şiirde düğün kutlamasını dile getirmekle birlikte kendi ustalığını da ortaya koymuştur:

      Bellidir Kazak halkında dilin önemi

      Düğün yaptın, halkı toplayıp şamatalı

      Uğurlu sayılan çarşamba günü düğün yapmaktasınız

      Düğünleriniz daha nice düğünlere ulaşsın.

      diyerek şiiri sonlandırırmış. Evlilikle ilgili şiirler kız çocukları arasında ortaya çıkmıştır.

      Cenaze İle İlgili Şiirler

      Tarihî olaylar ve ölümle bağlantılı olarak ortaya çıkıp halkın ağzında korunmuş olan duyurma, baş sağlığı dileme, ağıt gibi geleneksel şiirlere cenaze şiirleri denilir. Şiirde bireyin, hatta bir ulusun durumu (morali) farklı açılardan ele alınır. Yurduyla, halkıyla, yaşamla vedalaşma şiirleri halkın zor ve acı günleri yaşadığında ortaya çıkmıştır. Bu şiirin, ölen kişinin sağlığında söylediği öğüt şeklinde söylenilen örneklerine de rastlanmaktadır. Gelenek-görenek şiirinin bu türüne üzüntü ve yas şiirleri de denilmektedir. Abay’ın “Doğumunda dünya kapısını şiirle açarsın, öldüğünde de kara toprağa şiirle girersin” dediği gibi Kazak halkında yeni doğan bebek için şildehana şiirlerinin ortaya çıkması gibi ölüm durumlarında da ölünün arkasından ağıtlar yakılmaktadır. Türkü, şiir, müzik göçebe halkın ayrılmaz unsurlarından sayılmıştır. İnsan morali ve yaşam olaylarını derinden işleyen bu tür şiirler çok büyük tarihî önem taşır.

Duyurma ve Avutma

      Ölümü duyurma amaçlı ortaya çıkmıştır. Örneğin, Sarıbay’ın ölümünü ya da Jänibek Han’ın Jirenşe’ye karısı Karaşaş’ın ölüm haberini bildirmesi sosyal düşünceleri içeren duyurmalardır.

      Duyurma, bazen şiir şeklinde bazen dombıra eşliğinde ezgiyle de yapılmıştır (Aksak Kulan Hikâyesi). Jänibek’in duyurması ise şiir şeklinde icra edilmiştir.

      Cenaze şiirlerinin en yaygın türü ağıttır. Ağıt çoğu zaman düşman elinde şehit olanların kahramanlıklarını yâd etmekten ortaya çıkmıştır (Karaülek’in oğlu için yaktığı ağıt, Täti, Alıpkaş ağıtları). Ağıtta, şehit olan kahramanın yurduna yaptığı hizmet ve yaşamı üzüntüyle anlatılır. Ağıt, önce bir aile çerçevesinde ortaya çıkmış ve sonradan toplumsal önem kazanmıştır. Örneğin, II. Dünya Savaşı yıllarında dul kalan genç kadınlar ve yüreği yaralı anneler savaşta şehit düşen kocaları ve çocukları ile ilgili birçok ağıt örnekleri ortaya koymuştur. Bu şiirler kısa; ancak üzüntü ve kaygı dolu şiirlerdi. Benim kâğıda aldığım Karsakbay bölgesinde yaşayan genç bir hanımın yaktığı ağıt: “Kaderin cilvesine var mı çâre, Gönlümün onmaz yarası” şeklinde başlıyordu. Bu, bir folklordur. Her ağıtın kendine özgü acıklı bir ezgisi vardır. “Bayan” adlı şiir, en güzel ve en acıklı ağıt örneğidir. Şiir ve musiki eskiden göçebe halkların ayrılmaz bir parçasıydı ve cenaze ile ilgili şiirler de içeriği açısından ayrıca bir önem taşımaktadır. Bu tür şiirler sanatsal işlevi ve düşünce akışı açısından destanlarla birebirdir. Çünkü ağıt ve başsağlığı dileme metinleri tanınmış ozanlar tarafından ortaya konulur ve ölünün eşi ya da kız çocukları tarafından icra edilirdi. Bazen ozan ve jıravlar tarafından icra edilen ağıtlara da rastanılmaktadır.

      Ağıtlar, idareci kesimler tarafından da kullanılmıştır. Örneğin, “Baytok ozanın Jängir Han öldüğünde söyledikleri” tolğav (nasihat şiiri) içerisinde geçen bir ağıttır. Demek ki ağıt metinlerinde her tür kesimin görüşlerine yer verilmiştir. Sonraki zamanlarda ağıtı başka birisine yazdırtıp ezbere söyleme süreci ortaya çıkmıştır. “Äyeke’niñ Ağıtı”44 bunun bir örneğidir. Bu ağıt, A. Bökeyhan ve A. Baytursın tarafından hazırlanan “Jıyırma Bes Joktav /Yirmi Beş Ağıt”45 adlı derleme eserine dâhil edilmiştir.

      Ağıtlar; dili, ölçüsü ve sanatsal yapısı açısından sözlü edebiyat türlerinden sayılır. Her ağıtın kendine has bir ezgisi vardır. Ağıtlarda kahramanlık destanlarına özgü eğretileme ve teşbih sanatları bolca görülmektedir. Budabay ozan Äyeke ile ilgili ağıtında “Halkın içinden çıkıp han oldun” diyor. Bahadır şehit olduğunda, sevgili karısı: “Aksunkar uştı Kolımnan, Basımnan ketti bazarım. Sungurum uçup gitti, bereketimden ayrıldım.” diyerek ağıt yakmıştır. Ağıt şiirlerinin çok sanatsal ve etkileyici bir dili vardır.

      Ağıtlarda belli bir tarihî dönemin siyasi ve sosyal durumlarını görebiliriz. Äyeke ağıtında XIX. yüzyılın sonlarında Sır bölgesinde geçen siyasi çatışmaların belirtileri geçmektedir: Tursınbay Datka’nın kuşakları ve Äyeke arasında çok büyük çekişme olmuştur.

      Ağıt ve başsağlığı dileme söylemlerinde şiir ve musiki birleştirilmiştir. Sözleri destansıdır ve ezgisi ise diğer musikilere hiç benzemez.

      Ağıt, senkretik ve doğaçlama bir tür ise, bu konuyu yüksek öğretim kurumlarının müfredatına dâhil etmek lazımdır. XIX. yüzyılda ağıtın bazı örnekleri yönetici sınıf mensuplarının abidesine dönüşmüştür. O ağıtlar “Altı atası biy ötken, Altı atanğa jük artkan” (Altı kuşak atası beylik kurmuş, Malk-mülkü altı deveye yük olmuş) şeklindedir. Ancak bu ağıtlarda da dönemin durumları anlatılmıştır.

      Başsağlığı dilemenin birçok örneğine bütün icracı-ozanların eserlerinde rastlanılmaktadır. En güzel örnekleri Sır bölgesi ozanı Kulan’ın eserlerinde geçmektedir. Kulan, Sır bölgesine ait şiirin en önde gelen isimlerindendir. Cenaze ile ilgili şiirlere uzun yıllardır yeterince önem verilmemektedir.

      Dinî Örf-Adetlerle İlgili Şiirler

      Kazak halkı tarih boyunca çeşitli dini inançları yaşamıştır. En eskileri güneşe, ateşe tapma, büyücülük, animizm, zoomorfizm ise, sonra Şamanizm ve feodalizm döneminde ortaya çıkan tektanrıcılık din İslam dinidir.

      Kazak folklorunda eski göçebe boyların eski inançları ilk sırada yer alır. Bunu bädik, jarapazan, alkış-kargış (dua-beddua), büyüleme, kamlık ile ilgili şiirlerde görebiliriz. Çokan, bu konuyu “Kazaklarda Şamanizm İnançlarının Kalıntıları” adlı eserinde ayrıntılı bir şekilde ele almıştır. Çokan’a göre Şamanizm’in temelinde doğaya ve insanı kutsamaya daha çok ağırlık verilmiştir. Bir taraftan Gök Tanrı’yı, ateşi kutsamak, bir taraftan da kutsal bir güç olarak insanı (ölü, canlı ruhları) kutsayarak atalar kültüne tapmak boyluk-kabilelik sistemine özgü kavramlardır.

      Halk, sonraki dönemlerde alkış ve kargış (dua ve beddua),