Orhan Söylemez

Türk Dünyasında Tarihi Roman ve Milli Kimlik


Скачать книгу

bozar. Sultan’ın yanında sürekli duran, onu konuşturmaya çalışan Tuti Han, Sultan’ın eksikliklerini ortaya koyar: “Aslında Sultan kendilerinindi. Şu yayladan kaleye gitmişti. Fakat kalede çok telaşa kapılıp bazen yaylasını unutuvermişti… İnsan yaylasını unutursa ufuğunu göremez, gözleri daralır. Sonradansa kendi ufuğu küçülürdü.” (s. 27)

      Sultan’ın Oğuzlara karşı yanlış muamele ettiği, başlangıçta beraber hareket ettikleri hâlde sonradan dövüşüp yuvalarını yıkan iki kuşun hikâyesi ile vurgulanır. Tuti Han, Dandanakan’ı da hatırlatarak, o savaşın Oğuzlarla birlikte yapıldığını belirtir. “Dandanakan’da bizim atalarımız Çağrı Bahadır, Sultan Tuğrul’la birlikte savaşmamış mıydı? Aslında bugüne kadar bizim bahadır yiğitlerimiz seni korumamış mıydı?” (s. 30)

      Çağrı Bahadır, Sultan Mesud’un ordusunun kalabalık ve güçlü oluşundan çekinenler olmasına karşın Gazneliler ile savaşmak ister. O önceden Takkale’de de Gazneliler ile savaşmış, donanım yönünden zayıf olsa da başarılar elde etmiştir. Ona göre önemli olan korkusuzca, gözü pek savaşmaktır: “Esas olan onların hiçbir şeyden korkmaması, gözü pek bahadır olmalarıydı… Elin alışmış olsa da, gözü karalığın olmasa attığın ok hedefe isabet etmezdi.” (s. 33) Sultan Mesud ise yenilmişliğinin sebebini atalarının ruhunun Selçuklular tarafında yer almasına bağlar:

      Hükümdarlık kim iyi hükmediyorsa, onun eline geçer. O yüzden kutlu olmasını, bahtlı olmasını bilir. Aslında Oğuz Han’ın altın yayının, ya da üç gümüş okunun her tarafa yayılması o ‘kut’un aranmasıydı. ‘Kut’ hükümdarlığın gücüydü. Kim âdil olsa, onun yüreğinden çıkıyor. (s. 34)

      Ancak Sultan Mesud’un ordusunun gücüne dair söylentiler, Çağrı Bahadır’ın komutanları arasında telaş yaratmıştır. Çağrı, bu söylentilere bizzat kardeşi Tuğrul’un da inanmasına öfkelenir. Özellikle Hacip Komutan’dan çekinilmektedir. Ancak savaş Merv’i ve Nişabur’u Selçuk Ağa’nın torunlarına kazandırır. Sultan Mesud’un ordusunun gücünden çekinilmesi Çağrı Bahadır’ın kazancı olmuştur. Çünkü ordusu çok büyük bir güçle karşılaşacağını düşünerek hazırlığını da çok daha iyi yapmıştır. Sultan Mesud tarafında ise, Takkale ve Serahs’ta yaşanan yenilgiler hayal kırıklığı yaratmıştır. “Lakin Sultan Mesud, onların mertliğini kabul etmezse, işlerin sarpa saracağını” bilir, öfkesini Türkmenlere kötü sözler sarfederek ortaya koyar. Gazneli Sultan’ın gazabından kaçan askerler ise Çağrı Bahadır’ın tarafına geçmiştir. Bunların savaş anında karşı tarafa geçmesi, casus olması gibi ihtimaller korku yaratırsa da savaş sırasında bu kişilerin Gazne ordusuna karşı saldırıları oldukça etkili olur. Çölün şartları ve ordusunun içine giren endişeler nedeniyle Sultan Mesud geri çekilme ihtiyacı duyar. Vezirin elçisini Selçuklulara yollarlar. Sultan Mesut, Herat tarafına çekilir. Güzün geri dönüp savaşmak niyetindedir. Tuğrul ve Çağrı sultanları, Gazne Sultanı ile mücadeleye sevk eden en önemli etken, göç yolunun rahat hâle gelmesi çabasıdır:

      Selçuk Türkmenleri Ceyhun’dan geçtikten sonra doğru dürüst bir yaşam görmediler. Nereye girdilerse onlar kılıçlarıyla birlikteydiler. Her zaman iğnenin üzerinde oturuyor gibi, rahat değillerdi. Şimdi onlar Oğuz yurduna gelip huzurlu, gururlu bir hayata kavuşacaklardı. Yine de Maveraünnehir’deki günleri daha sakindi. Nasıl olsa eski Oğuz Devleti’nden kalan avuç içi kadar yerleri, kaleleri vardı… Burada ise günleri bir olsa kavgaları iki oluyordu. Üstelik Horasan’da yaşayan önceki Türkmenler kendilerine arka bulmuş gibi önceki oğullarına gösterilen zulümlere cevap olarak, Gazne hükümdarına karşı başkaldırmaya başladılar. Bazı yerlerde evlerini yıktılar. Bazı yerlerde sormadan söylemeden izinsiz otlak ve yaylalara girdiler. Bunların hepsi Selçukluların adına sayıldı. Ona sabrettiler, gidecek yerleri yoktu. (s. 127)

      Tuğrul Sultan’a göre, Rey ve Irak tarafına gidip önceden oralara yerleşmiş Türkmenlere katılarak o yerleri yurt edinmek gereklidir. Çağrı Bahadır, Selçuk atalarının altın yayı bulmaları konusundaki emeli kendine rehber edinmiştir. Bu topraklar ataların ruhu sindiği için kerametli ve mukaddestir. “… buralara bizi kimin gönderdiğini, kimin çağırdığını hiçbir zaman unutmamalıyız. Gönderen Selçuk Atamızdır, çağıransa Oğuz Atamızdır.” (s. 133)

      Bu topraklar göbek bağının kanının damladığı topraktır ki bu ifade Nuh Tufanı adlı romanda da önemli yer tutar. “Eğer er geç cihanı almak arzun var ise, şimdi buradan başla. Yani şimdi Sultan Mesud’u yenmekten başla. Eğer dönüp gidecek olursan, bir daha altın yay hakkında, ataların hakkında asla konuşma…” (s. 135) diyen Çağrı Bahadır, cihanı almak, göç önündeki tüm engelleri kaldırmak arzusu duyar. Dandanakan Savaşı’nın zaferle sonuçlanması ikinci altın yayın bulunuşudur. Sultan Mesud ve oğlu Mevdüt yanındaki birkaç yiğitiyle kaçmak zorunda kalır. Önceki savaşta Merv yakınlarında rastladıkları gök bilimiyle uğraşan bir yaşlı onlara savaşın akıbetini doğru olarak duyurmuş, Mesud’un kuvvetinin zayıf gelip, ordusunun geri çekileceğini bildirmiştir. O günden sonra yanlarında gezdirdikleri bu müneccim, Dandanakan Savaşı’nın sonunda zafer olduğunu onlara müjdelemiştir. Bu müjde Çağrı Bahadır’a büyük bir güç vermiş, bu güçle savaşmıştır.

      Savaş başlangıçta Sultan Mesud’un lehine sonuçlanacak gibi gözükse de Çağrı Bahadır, müneccimin sözlerine sonsuz güvenmiştir. Savaş zaferle sonuçlanınca Çağrı Bahadır, müneccimi tüm Horasan’ın Yıldızlarbaşı yapar. Ancak zaferden sonra yazılması gereken fetihnâmeler onları zor durumda bırakır. Devlet tecrübelerinin olmadığını farkederler: “Doğru dürüst fetihname yazacak adamlarının olmadığını, şimdiye kadar bu işi önemsemediklerini, gözleriyle gördüler. İlk önce devleti kurma tamamlanmalıydı.” (s. 217)

      Çağrı Bahadır, Oğuz Devleti yıkıldıktan sonra büyük bir halkın devletsiz kaldığını, devlet işinin inceliklerini bilen insanların da yitip gittiğini farkeder. Gazne sarayına gidip orada devlet işini öğrenen Türkmen gulamları24 her ne kadar onlara yardımcı olsa da onların ihanetinden de çekinirler. Çağrı Bahadır’ın amacı Oğuz Ata’nın Han kitabına uygun bir devlet kurmaktır. O, çok farklı milletleri barındıran ve bu milletleri İslâm bayrağı altında birleştiren bir devletin içinde karışıklık çıkmaması için dikkatli davranılması gerektiğini düşünür. “… bu devletin kanadının altında herkes olabilir. Merdi de, namerdi de, imanlısı da, imansızı da… Bizim maksadımız namerdi merde, imansızı imanlıya dönüştürmektir. O yüzden çabucak devletimizi ilan etmemiz gerekir.” (s. 220) Selçukluların sorunu güçlü bir devlet kurabilmektir:

      Fakat onun üzüldüğü yer, Han kitabın okunmadığı, yeni yaprak eklenmediği çok zaman olmuş. Şimdi bu yurtta devlet düsturuna, yeni kaideler eklendi. Onlardan vazgeçemezsin. Vazgeçsen bile, yeni kurulan devlet, Selçuk Ata’sının hizmet ettiği Oğuz Devleti (cihan devleti olacak yerde) gittikçe küçülerek yumruk kadar küçük bir devlet olarak kalır. (s. 241)

      Gazne sarayındaki taht kavgalarının bu yeni devlette yaşanmaması büyük önem taşır. Dandanakan zaferi, Oğuz yurduna geri dönüşü sağladığı gibi, gözlerinin önüne üç ayrı yurt serer: Bunlar İran, Rumistan, Arabistan’dır. Rumistan’ın (Anadolu) idaresini Çağrı Bahadır üstlenir: “Selçukluların büyük kurultayının amacı, Rumistan’ı Oğuz yurduna çevirmekti. Bunun hazırlığını yapmak istiyorlardı. Niyetleri, kapalı olan göç yollarını açmaktı. Çağrı Bahadır, “Buraya göğün adaleti, İslâm’ın adâleti gelecektir” diyerek tellallara söyletiyordu.” (s. 305) Tuğrul Serdar, Oğuz Han’ın attığı üç oktan birinin bulunduğunu ilan eder