Ahmet Cevdet Paşa

Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt


Скачать книгу

Süfyan ona, “Geride ne var?” diye sormuş, o da “Muhammed, bir büyük ordu ile çıkmış ki ömrümde öyle cemiyet görmedim. Geçen gün muharebeden geri kalmış olanlar da çıkmadıklarına pişman olmuş ve bugün hepsi toplanmışlar. Sizin için diş bileyip geliyorlar.” diye cevap vermiş. Ebu Süfyan, “Sen ne söylüyorsun? Onlarda harekete mecal kaldı mı?” dediğinde Ma’bed, “Onlar, Hamraü’l-Esed’e geldiler. Zannederim ki siz buradan henüz kalkmadan onların atlarının alınlarını göreceksiniz.” demiş.

      Safvan İbni Ümeyye, “Gördünüz mü? İşte benim dediğim çıktı. Haydi bir belaya uğramadan savuşup gidelim.” dedi. Ebu Süfyan’ın kalbine de korku düştü. Hemen ordularını kaldırıp göç ettiler ve doğru Mekke’ye döndüler.

      Mabet, o vakit henüz İslam ile müşerref olmamıştı fakat ehl-i İslam’ın taraftarıydı. Kureyş taifesini bu şekilde korkuttu ve savuşup gittiklerini de bir adam göndererek, Resul-ü Ekrem’e bildirdi.

      Kureyş ordusundan geriye kalmış olan iki kişi, bu defa Müslümanların eline düştü. Biri Beni Ümeyye’den Muaviye İbni Mugire ve diğeri Bedir’de esir olup da bundan böyle Müslümanlar aleyhinde bulunmamak şartıyla salıverilmiş iken bu defa yukarıda açıkladığımız şekilde bedevileri cenge teşvik eden meşhur şair Ebu İzze’dir.

      Ebu İzze, bu defa da süslü püslü sözler söyleyerek Müslümanların pençesinden yakayı kurtarmak istedi fakat fayda vermedi, ikisi de öldürüldü.

      Resul-ü Ekrem, birkaç gün ordu ile dışarıda kaldı. Sonra dönüp Medine’ye geldi.

      Abdullah İbni Cahş’ın (r.a.) hanımı ve Huzeyme İbni Haris’in kızı Zeyneb ki her zaman fakirleri yedirip içiren bir kimse olduğundan, kendisine “Fakirlerin Anası” denirdi. Bu sefer dul kaldığından, Resul-ü Ekrem’le evlendi, fakat bir iki ay sonra öldü.

      Yine o sırada Hazreti Ali’yle kadınların efendisi Fatımatü’z-Zehra’dan Hasan (r.a.) doğdu. Yine o sıralarda şarap içmek ve kumar oynamak haram oldu.

      Bi’r-i Maûne Olayı

      Amiroğullarından ve Necid ileri gelenlerinden Ebu Berâ Amir İbni Malik İbni Cafer, Hicret’in dördüncü senesinin başlarında Medine’ye geldi ve Resul-ü Ekrem ile görüşüp, “Ey Muhammed! Eğer Necid halkına ashabından bir kısmını gönderirsen, umarım ki İslam olurlar.” dedi.

      Resul-ü Ekrem, Necid Bölgesi’nin halkına güvenemeyip, “Korkarım ki ashabıma bir kötülükte bulunurlar.” dedi. Ebu Berâ, “Onlar, Necid’e geldiklerinde benim ahd-ü amanım altına girmiş olur. Onlara kimse bir şey yapamaz.” diye teminat verdi.

      Bunun üzerine Resul-ü Ekrem de Ebu Berâ’nın kardeşinin oğlu olan Amir İbni Tufeyl İbni Malik’e bir mektup yazdırdı ve Necid halkına Kur’an öğretmek için safer ayı içinde ensarın büyüklerinden olan Münzir İbni Amr (r.a.) ile yetmiş Kur’an okuyucusu gönderdi.

      Hazreti Ebu Bekir’in azatlısı olan Amir İbni Füheyre de (r.a.) onlarla beraber idi. Kılavuzları da Muttalib Süleymi idi.

      Münzir İbni Amr (r.a.), bu Kur’an okuyucuları ile çıkıp Medine’ye dört konak uzaklığı olan Maûne Kuyusu denilen yere vardı ve oradan Enes İbni Malik’in dayısı olan Haram İbni Milhan (r.a.) ile Resul-ü Ekrem’in mektubunu Amir İbni Tufeyl’e gönderdi.

      Lanetlenmiş olan Amir İbni Tufeyl ise mektubu okumadan Haram İbni Milhan’ı (r.a.) vurup öldürdü. Sonra Kur’an okuyucuları olan kurra cemaati üzerine saldırmak için kendi kavmi olan Amiroğullarını çağırdı. Onlar ise “Biz, Ebu Berâ’nın verdiği sözü ayak altına alamayız.” diye çekindiler.

      Bunun üzerine Amir İbni Tufeyl, Süleymioğullarından Usayye, Ri’l ve Zekvân kabilelerini toplayıp Maûne Kuyusu’na gitti ve ansızın o kurra topluluğu üzerine saldırarak hepsini şehit etti. Yalnız Neccâroğullarından Ka’b İbni Zeyd’i (r.a.) öldü sanarak şehitler arasında bırakmış olduklarından, o sağ kalmış ve bir aralık oradan savuşup Medine’ye gelmiştir.

      Bir de Amr İbni Ümeyye Damri ile ensardan Münzir İbni Muhammed İbni Ukbe, bir tarafta develeri otlatmakta olduklarından bu çarpışmada bulunmayıp, sonradan muharebe yerine gelerek, olan biteni öğrendiklerinden, Münzir İbni Muhammed, arkadaşı Amr’a, “Ne yapalım?” diye fikrini sormuş, Amr da “Hemen dönüp Medine’ye gidelim ve durumu Resul-ü Ekrem’e ifade edelim.” diye cevap vermiş.

      Muhammedoğlu Münzir ise “Ben, Münzir İbni Amr’ın şehit olduğu yerden ayrılıp da yalnızca sağ dönmeyi istemem.” diyerek düşman ile çarpışmış, sonunda o şehit ve Amr ise esir olmuştur. Ancak Amr, kendisinin Mudaroğullarından olduğunu haber vermiş, Amirîler de Mudar soyundan bulundukları için Amir İbni Tufeyl, onu serbest bırakmış, bu yüzden o da sağ salim Medine’ye gelmiştir.

      Resul-ü Ekrem, bu hadiseyi haber alınca son derece üzüldü ve “Bu durum, Ebu Berâ’nın işidir. Ben, bunu onun ısrarıyla istemeyerek yapmıştım.” diye buyurdu. Ebu Berâ da Resul-ü Ekrem’in bu sözünü işitince çok üzüldü ve kederinden hastalanıp öldü fakat verdiği sözün bu şekilde ayaklar altına alınması, Arap âdeti üzere kendi soyunda bir leke olarak kaldı.

      Hatta oğlu Reb’ia İbni Ebu Berâ bu lekeyi amca çocuğu olan Amir İbni Tufeyl’in kanıyla yıkamak üzere onu öldürmeye niyetlenmişti.

      Resul-ü Ekrem ise ona bilhassa beddua ettikten başka bir ay kadar her sabah Usayye, Ri’l ve Zekvân kabilelerine beddua etti. Nitekim çok geçmeyip Amir İbni Tufeyl bir yumruca çıkardı ve hemen canını cehenneme ısmarlayıp gitti.

      Usayye, Ri’l ve Zekvân kabilelerini de veba, humma ve kıtlık kapladı, kısa bir zamanda içlerinden yedi yüz kişi öldü.

      Beni Nadir Yahudileriyle Yapılan Savaş

      Beni Nadir, Yahudi milletinden ve Hz. Harun (a.s.) soyundan büyük bir kabiledir. Medine’ye iki mil uzaklığı olan bir nahiyede yerleşmişlerdi. Sağlam kaleleri ve mükemmel silahları vardı.

      Müslümanlar aleyhinde bulunmamak üzere Resul-ü Ekrem ile sözleşmişler ve Resul-ü Ekrem’in Bedir’deki zaferinden sonra, “Semavi kitaplarda vadedilmiş olan ahir zaman peygamberi odur.” demeye başlamışlarken, Mekkeli Kureyşliler ve Medineli münafıklar ile haberleşmekten geri kalmıyorlardı.

      Uhud Muharebesi’nden sonra fikir ve tavırlarını tamamen değiştirmişler. Bir gün Resul-ü Ekrem, ashabından beş on kişiyle onların bölgesine gittiğinde, bir hile ile onları öldürmeye karar vermişlerdi.

      İçlerinden Selam İbni Mişkem onlara, “Siz bu fikirden vazgeçiniz. Vallahi bu sizin suikastınız ona Allah tarafından haber verilir. Bu niyetiniz, onunla aramızdaki sözleşmeyi bozmak demektir.” diye nasihat etmişse de kulak asmamışlardı.

      Hâlbuki Cebrail (a.s.) gelip Beni Nadir’in suikastını Resul-ü Ekrem’e haber verdi. Resul-ü Ekrem de “On gün içinde bu yerden çıkıp gitsinler.” diye Muhammed İbni Mesleme ile Beni Nadir’e haber gönderdi.

      Bunun üzerine Beni Nadir de vatanlarını terk edip gitmeye hazırlanmakta iken münafıkların başı olan Abdullah İbni Ubeyy, onlara, “Yerinizden ayrılmayınız. Biz size yardım ederiz. Beni Kureyza Yahudileri ile sözleşip anlaşmalı olduğunuz Gatfan Kabilesi de yardım eder.” diye gizlice haber göndermiş olduğundan, Beni Nadir, evvelki niyetlerinden vazgeçerek, “Biz vatanımızdan çıkmayız. Elinden geleni geri koyma.” diye Resul-ü Ekrem’e haber gönderdiler.

      Bunun üzerine Resul-ü Ekrem, Hicret’in bu dördüncü senesinin rebiülevvelinde ashabı topladı. Mescitte imamlık etmek üzere İbni Ümmü Mektûm’u vazifelendirdi. Sancağı Hazreti Ali’ye verip, ordu ile Medine dışına çıktı ve Beni Nadir Yahudilerini