alıp, onları kendi mallarına bayağı ortak ettiklerinden, muhacirlerin idaresi, ensar üzerine epeyce bir yük idi. İşte onların bu yükünü hafifletmek için Resul-ü Ekrem Beni Nadir Yahudilerinden alınan ganimet mallarını yalnız muhacirlere bölüştürmek istedi ve ensara, “Eğer isterseniz evvelce olduğu gibi muhacirleri mallarınıza ortak etmek üzere bu ganimet mallarını hepinize bölüştüreyim. Yok eğer isterseniz kendi mallarınız sırf sizin olmak üzere bu ganimet mallarını muhacirlere vereyim.” dedi.
Ensar ise “Ey Allah’ın elçisi! Bu malları muhacirlere bölüştürünüz. Bizim mallarımızdan da istediğiniz kadarını alıp onlara veriniz.” dedi. Hz. Ebu Bekir kalkıp, ensara açıkça teşekkür etti. O zaman ensarın övülmesi hakkında, “İhtiyaçları olsa bile nefisleri üzerine muhacirleri tercih ederler.” manasına gelen ayet indi. Bundan dolayı bu sefer Beni Nadir Yahudilerinden kalan ganimet malları, yalnız muhacirlere bölüştürüldü.
Fakat Beni Nadir Yahudileri reislerinden İbni Hukayk’ın meşhur kılıcı, Sa’d bin Muaz’a verildi. Yine ensardan Ebu Dücâne ile Sehl İbni Huneyf’in ihtiyaçları olduğundan, onlara da bir miktar ganimet verildi.
Sonradan, Necid Bölgesi’nden Gatfan Kabilesi’nin Medine’ye saldırmak üzere asker topladığı işitilince Resul-ü Ekrem, damadı Hazreti Osman’ı Medine’de vekil bırakıp ordusu ile Necid Bölgesi’ne sefere çıktı. Gatafânlıların arazilerinden, Medine’ye iki konak uzaklığı olan Şehd denen yere kadar gitti fakat halkı karşı durmayıp dağlara dağılmış ve bu sebeple muharebe olmadan dönülmüştür.
Dördüncü Hicret senesinin şaban ayında kadınların ulusu olan-Fatımatü’z-Zehra’dan Hazreti Hüseyin doğdu.
Mahzûmoğullarından Ümeyye İbni Mugire’nin kızı olan Ümmü Seleme kırk dört yaşında dul bir kadındı. Resul-ü Ekrem bu sırada onunla evlenmiştir.
Bedir’de her sene zilkade ayında bir panayır kurulurdu ve her taraftan oraya ticaret için birçok insan gelirdi. Yukarıda anlattığımız üzere Ebu Süfyan, Uhud’dan dönüp giderken, “Sizinle gelecek sene Bedir’de buluşalım.” demişti. Hazreti Ömer de Resul-ü Ekrem’in emriyle “İnşallah.” demişti. Bunun üzerine Resul-ü Ekrem, Abdullah İbni Revâhe’yi Medine kaymakamı tayin etti. Sancağı Hazreti Ali’ye verdi ve bin beş yüz askerle Medine’den çıkıp, zilkade başlarında Bedir’e geldi. İçlerinde on atlı vardı.
Ebu Süfyan da Kureyş ordusuyla Mekke’den çıkmışken Resul-ü Ekrem’in öyle kalabalık bir orduyla Medine’den çıkmış olduğunu işitince korkup geri döndü. Bu yüzden kabilelerin gözünde Mekkeli Kureyşlilerin itibarı kırıldı. Müslümanlar ise pek çok şan ve şeref buldu. Panayırda güzel alışveriş olup, bundan Müslümanlar çok kâr ettiler ve büyük bir ferahlık ve hoşnutlukla dönüp Medine’ye geldiler.
Hicret’in Beşinci Yılındaki Olaylar
Hicret’in beşinci senesinin rebiülevvel ayında Resul-ü Ekrem Dûmetü’l-Cendel şehrine sefer etti. Bu şehrin Medine ile arası on beş ve Şam ile beş günlük mesafedir. Orada birtakım eşkıyalar olup, yolculara saldırdıkları için onlara gereken dersi vermek, hem de Müslümanların Şam ile ticaretini emniyet altına almak üzere Resul-ü Ekrem, rebiülevvel ayında bin kişilik İslam ordusu ile Medine’den çıktı. Dûmetü’l-Cendel’e yaklaştığı sırada, o şehir halkının hayvan sürülerine rastladı. Çobanlar kaçtığından, hayvanlar meydanda kaldı. Sonra Dûmetü’l-Cendel şehrine varıldı. Halkı hep dağılıp kaçmış olduklarından, yalnız içlerinden bir adam ele geçirilebildi. Resul-ü Ekrem, ona İslam dinini teklif etti ve o kişi İslam ile şereflendi.
Resul-ü Ekrem orada birkaç gün kalarak çevreye birlik birlik asker çıkardı. Hiç kimseye rastlanamadığından, muharebe edilmeksizin Medine’ye dönüldü.
Müreysi Gazvesi
Müreysi, Huzaa ülkesinde, Kudeyd Bölgesi’nde bir suyun adıdır. Fur’a’ya bir günlük uzaklığı vardır. Fur’a da Medine’ye otuz iki saat uzaklıkta bir yerdedir.
Huzaa Kabilesi’nden Beni Mustalik Oymağı’nın başı olan Hars İbni Ebu Dırar’ın Müslümanlar ile harp etmek üzere, gerek kendi aşiretinden ve gerek civarındaki başka aşiretlerden asker toplamakta olduğu haber alındı.
Hemen Resul-ü Ekrem, bin kişilik bir İslam ordusu ile şaban ayında, acele olarak Medine’den çıktı. İçlerinde on nefer atlı vardı. Hz. Aişe ve Hz. Ümmü Seleme de beraber idi. Bu orduda münafık çoktu. Hiçbir zaman İslam ordusunda bu kadar münafığın çıktığı yoktu.
Resul-ü Ekrem’in Medine’den çıktığı haberi, Huzaa içinde işitildi. Hars İbni Ebu Dırar’ın başında bulunduğu topluluğa büyük korku düştü ve yanında toplanan Araplar dağıldı. Onlar dağınık olarak Müreysi denen yerde suda hayvan sularken, ansızın İslam ordusu gelip çattı. Resul-ü Ekrem, onlara, “Lâ ilahe illallah, deyiniz ki can ve malınızdan emin olasınız.” diyerek İslam dinini teklif etti. Onlar dinlemeyip başıbozuk bir şekilde karşı koymaya yeltendiler ve ok atmaya başladılar.
Resul-ü Ekrem ise İslam askerlerini safa soktu ve onların hepsini birden düşman üzerine yürüttü. Beni Mustalik bu hücuma dayanamayıp, hemen dağıldı. On neferi öldü, ötekiler de esir oldu. Beş bin koyun ile on bin deve ele geçirildi.
Esirlerin sayısı yedi yüzden çok olup, onlardan birisi de Hars İbni Ebu Dırar’ın kızı Cüveyriye idi ki Sabit İbni Kays’ın payına düşmüş ve o da onu bedele kesmişti. Fahr-i Âlem (s.a.v.), onun bedelini verdi ve kendisine nikâhladı. Ashap bunu görünce, “Allah’ın elçisinin akrabası nasıl esir olur?” diyerek, ellerindeki bütün esirleri serbest bıraktılar. Cüveyriye, ne bahtiyar kız imiş ki aynı günde esir iken hem peygamber hanımı oldu hem de kavminin esirlikten kurtulmasına sebep oldu.
Oradan dönüp Medine’ye gelirken, yolda muhacirlerden biri, ensardan biriyle kavga edince, münafıkların başı olan Abdullah İbni Übeyy yanındaki adamlarına, “Hele şu muhacirlere bakınız ki bizim yardımlarımızla geçinirlerken bizleri hor görmek istiyorlar. Onlara bir şey vermeyiniz, dağılıp gitsinler. Hele Medine’ye varalım… Daha çok izzet ve üstünlüğü olan, elbette daha düşük olanı oradan çıkarır.” demiş ve Medine’ye varıldığında oradan Müslümanları çıkarırım, demeye getirmişti.
Hâlbuki onun bu sözünü Zeyd İbni Erkam (r.a.) işitir işitmez gelip Resul-ü Ekrem’e söylediğinde Hazreti Ömer (r.a.), mecliste bulunduğundan, “Ey Allah’ın elçisi! İzin ver varıp o münafığın boynunu vurayım!” demişse de Resul-ü Ekrem izin vermemiştir. Bu sefer yirmi sekiz gün sürdü ve ramazan ayının başında ordu Medine’ye girdi.
Selman-ı Farsi (r.a.), Resul-ü Ekrem’in hizmetinde bulunanlardan ve ashabın büyüklerindendir. Aslında İran halkından ve Mecusi iken bir aralık Hristiyan olup Şam’a gitmiş, orada din ilimleri okuduktan sonra Ninova ve Amuriye taraflarına varıp, Resul-ü Ekrem’in ortaya çıkışını işitmiş ve Kelboğullarından bir Hristiyan topluluğu ile yoldaş olarak Medine’ye doğru yola çıkmış…
Yoldaşları olan Hristiyanlar ise haksızlık ederek onu bir Yahudi’ye sattı. Ondan da başka bir Yahudi satın alarak Medine’ye getirdi. Selman, bir aralık Hazreti Peygamber’in yanına gelip hâlini anlattı ve kendisini bedele bağlattı. Bu sırada Resul-ü Ekrem (s.a.v.) onun bedelini ödedi. İşte böylece Selman-ı Farsi de (r.a.) bu sene Resul-ü Ekrem’in azatlıları arasına girmiştir.
Hendek Savaşı
Yukarıda anlattığımız üzere Yahudilerden Beni Kaynuka ile Beni Nadir, Medine dolaylarından kovulup sürülmüşlerdi.
Huyeyy İbni Ahtab, Kinâne İbni Ebi’r-Râbi ve Selam İbni