M. Turhan Tan

Akından Akına Bir Kazıklı Voyvoda -III. Vlad Tepeş Drakula- Romanı


Скачать книгу

bakıyorsun?”

      Herif, biraz düşünür gibi davrandı, sonra içten gelen yanık bir sesle karşılık verdi:

      “Sana acıyorum delikanlı. Ölüme doğru kör körüne gidiyorsun…”

      Gözün yapmaya çalıştığı hakareti dilin apaçık haykırması Mustafa’nın sinirlerini oynattı ve genç akıncı, pos bıyık tutsağın yakasına yapışarak onu köksüz bir ağaç gibi salladı, ürkütücü bir sesle haykırdı:

      “Bre ağıl çocuğu! Sen kim oluyorsun ki bana acıyasın! Üstelik önüme ölüm koyasın?..”

      Herif, böbreklerini yerinden koparıp ağzına getirecek kadar sert olan bu tartaklamanın acısıyla inlerken fikrini de kekeliyordu:

      “Voyvoda size pusu kuruyor, siz ayağınızla o pusuya doğru gidiyorsunuz. Ben bunu söylemek istedim.”

      Voyvoda ve pusu sözü küçük akıncının pençesini gevşetti, Mihal de böbreklerini kusmaktan kurtuldu. Fakat Mustafa onun yakasını henüz koyuvermemişti, soruyordu:

      “Demin Mahmut Paşa’nın önünde ağız açmıyordun, şimdi gevezeliğe kalkışıyorsun. Voyvoda korkusunu beni korkutmak için mi unuttun?”

      “Hayır yiğit Türk, hayır. Voyvoda korkusu içimden çıkmadı. Fakat onun sana kıymasını istemediğim için bildiğimi söylemeye kalkıştım.”

      “Demek onun bize pusu kuracağını biliyorsun?”

      “Ben orta çorbacısı gibi bir şeyim. Eğer yakalanmasaydım, üç beş yüz kişiye başbuğluk yapacaktım.”

      “Bu kılıkla mı?

      “Sen kılığa bakma, çıplaklar içinde don giyen bey sayılır. Körler arasında şaşıların hünkâr tanılması gibi. Sonra ben bir boyarım. Sen beni pek kolay yakaladın. Kim olduğumu tanımadın. Eğer beni işkenceden, belki de ölümden kurtarmasaydın, kendimi gene belli etmezdim. Yaptığın iyilik içime bir değişiklik getirdi. Kurulan pusuda senin de ölüvereceğini düşünüp acıdım, bildiklerimi ortaya döktüm.”

      “İyi yaptın ama bir aksak tarafın var.”

      “Nedir bu aksaklık yiğidim?”

      “Bizi pusudan korkar sanışın!.. Voyvoda pusu değil, adım başına ağ kursa bize vız gelir. Bunu sen bilmiyorsun galiba.”

      “Öyle deme yiğidim. Pusu, yaman şeydir. Daha dün Vidin paşası pusuya düşürülüp kazıklanmadı mı?”

      Küçük akıncının göz bebeklerinde sevgili kardeşinin yanık, dökük ölüsü belirdi, içine taze bir yanış yayıldı, dudakları titredi:

      “O…” dedi. “Pusu değil, büyü idi. Kızıl cinli (şarap) yutturdular, saz çalıp köçeklere göbek attırdılar, dost görünüp kancıklık yaptılar, Vidin paşasına da ağama da kıydılar. Voyvoda bizim hünkâra da akıncı beylerine de böyle bir büyü yapamaz ya. Olsa olsa derede, boğazda, ormanda, uçurumda pusu kurar. Biz böyle pusuları kolay kırarız pos bıyık.”

      “Anlamadın yiğidim, anlamak da istemiyorsun. Kurulacak pusu, bildiğin tuzaklardan değil. Voyvoda sizi uyurken bastırmak istiyor.”

      “Şuna baskın desene be herif. Sen daha tasarladığınız işin adını bilmiyorsun.”

      “Baskın ama pusulu!..”

      “Voyvoda düş görüp sayıklamış ama sen bildiğini söyle: Bizi nasıl basacaktınız?”

      “Tuna’yı geçip de yürüyüşe başladığınızın üçüncü günü gece yarısında…”

      “Biz alık alık yatacaktık, siz de üstümüze çullanacaktınız, öyle mi?”

      “Biz bir ormanda saklanacaktık, oyuklar, kovuklar içinde gizlenip izimizi belli etmeyecektik. Siz de önünüzde, yanınızda ne in ne cin görmediğiniz için gelişigüzel yayılacaktınız. O vakit pusudan çıkıp baskın yapacaktık. Voyvoda böyle düşündü ve öyle davranacak.”

      “Bunu niçin Mahmut Paşa’ya söylemedin?”

      “Dedim a, voyvodadan korktum. Lakin senden gördüğüm iyilik o korkudan üstün çıkıp yüreğimi değiştirdi.”

      “Demek sen, iyilik kadri biliyorsun?..”

      “Biz de insanız yiğidim, bizim de yüreğimiz var.”

      “Hoşuma gitti pos bıyık. Böyle davranırsan seninle kolay anlaşırız.”

      “Ben de öyle istiyorum. Sana dost olmak, senin dostluğunu kazanmak diliyorum.”

      “Bu gidişle dileğin yerine gelecek pos bıyık. İşte ben ilk dostluğu gösteriyorum, seni at uşağı yapmaktan vazgeçiyorum. Artık yoldaşız, bile gezeceğiz. Şu voyvoda işi biter bitmez seni çoluğuna, çocuğuna kavuştururum, yolum düşünce evine konuk gelirim. Şimdi şurada otur. Ben hünkârı göreyim.”

      İşte her tarih kitabında yazılı olan “Voyvoda Baskını” hadisesini Türk ordusu vukusundan önce bu suretle haber almış oldu. Türk’ün adından bile ürken ve bütün ümidini Macar ellerinden gelecek yardıma bağlayan Vlad, nasıl olur da böyle bir baskını düşünebilirdi? Bunun sırrı gene Demitriyos Yaksiç’in içindedir ve onun öz benliğini anlatmak sırası da gelmiştir:

      Küçük Mustafa’nın Fatih’le ilk görüştüğü gün kısaca söylediği, hünkârın da daha önce sezinsediği üzere Demitriyos Yaksiç yaman roller oynuyordu. Dört yüz hemşehrisinin ateşe atıldığı gün bir zekâ hamlesiyle kendini kurtaran Yaksiç, Voyvoda Vlad’dan öç almaktan başka bir şey düşünmüyordu. Bu uğurda namusunu da feda etmişti, Vlad’ın odalığı olmaktan çekinmemişti. Fakat ülküsünden bir an vazgeçemiyordu. Onun çizdiği plan çok genişti. Bir taraftan voyvodayı sık sık cinayet işlemeye sürüklüyordu, hemen her gün beş on adam öldürttürüyordu. Bundan maksadı, Ulahlar arasında nefret, kin uyandırmaktı. Sonra onu Macar kralıyla dost yapmaya çalışır görünerek boyuna Budapeşte’ye mektuplar, adamlar yolluyordu. Bunun sebebi de voyvodayı Türklere karşı kışkırtırken elde bir tutamak bulundurmaktı. Çünkü Vlad, tek başına Türklerle savaş yapamazdı. Macarların yardımı ona yürek pekliği verebilirdi.

      Yaksiç, Macar kralına yazdığı gizli mektuplarda ise bambaşka bir dil kullanıyordu, Vlad’ın Türkler tarafından ezilmesine göz yumulmasını telkin ediyordu. Onun Matyas Korven’e gösterdiği kazanç şuydu: Vlad’ın ezilmesi bir iştir, bu iş başarılıncaya kadar yıllar geçecektir. Macaristan bu arada kendine çekidüzen verebilir, müttefikler ve yardımcılar bulur, Türklerin Belgrad yoluyla yapacakları ileri hareketini karşılamak imkânını elde eder, aynı zamanda Vlad’ın yıkılmasıyla Eflak’ta başlayacak yeni bir anarşi o ülkenin de Macarlar tarafından alınmasını kolaylaştırır. Ulahlar da voyvoda adı taşıyan şerirlerin şirretiyle Türklerin onları gidermeyi bahane tutarak yaptıkları saldırışlardan bıkıp usandıkları için Macarlara kucak açmaktan çekinmeyeceklerdir.

      İşte Yaksiç, Eflak voyvodasını Türklere karşı amansız bir düşman gibi davranmaya zorlarken ve onu Macaristan’dan yardım geleceğine inandırırken Matyas Korven’e de böyle bir yol gösteriyordu. Sözün kısası bu delikanlı, bir yandan Vlad’ı Türklere ezdirerek kendinin ve ateşe atılan hemşehrilerinin öcünü almak, bir yandan da Macaristan’a kazanç temin etmek istiyordu.

      Vlad’ı bir baskın yapmaya zorlayan da yine oydu. Macar ordusu gelmeden önce bir zafer ve bir şeref kazanmaya çalışmasını ileri sürerek voyvodayı kandırmıştı. Böyle bir davranışın tatsız bir son vermesi hâlinde gerilere çekilmek, Macar sınırına yakın bir yerde Matyas Korven ordusuyla birleşmek öğüdünü vererek de Vlad cenaplarını her